Tarih, insanlığın yolculuğunun en önemli yönlerinden biridir; bizi geçmişten günümüze bağlayan bir iptir. Geçmişin olayları, bugünkü dünyayı anlamak ve geleceği şekillendirmek için olmazsa olmazdır. 21. yüzyıl Fransa’sının siyasi sahnesini derinden etkileyen olaylardan biri olan 2017 cumhurbaşkanlığı seçimleri, hem popülizmin yükselişinin hem de yeni bir yüzyılın siyasi rüzgarlarının habercisiydi.
Seçimlere giden yolda, geleneksel siyasi partiler giderek daha fazla itibar kaybetmeye başlamıştı. Ekonomik belirsizlikler, küreselleşme endişeleri ve göç gibi sosyal sorunlar, halk arasında hayal kırıklığı ve güvensizlik yaratıyordu. Bu bağlamda, Emmanuel Macron’un kurduğu “La République En Marche!” (Hareket Eden Cumhuriyet) partisi, kendisini geleneksel partilerin dışına konumlandıran yeni bir alternatif sundu.
Macron, genç yaşına rağmen güçlü bir lider imajı çizmişti. Ekonomik liberalizme ve Avrupa Birliği’ne olan bağlılığı ile öne çıkan Macron, seçmenlerin çoğunun güvenini kazandı. Aynı zamanda siyasi deneyiminin azlığı da onun “yeni” ve “değişim vaat eden” bir figür olarak algılanmasını sağladı.
Karşı tarafta ise, aşırı sağcı Marine Le Pen vardı. Le Pen, Fransa’nın göçmen politikalarını eleştirerek ve milliyetçi söylemlerle seçmeni etkilemeye çalıştı. Popülist retorik ve halkın endişelerini dile getirmesi, onun özellikle işsizler ve düşük gelirli aileler arasında destek toplamasını sağladı.
2017 seçimleri, iki farklı dünya görüşünün çatıştığı bir arena haline geldi: Liberalizm ve milliyetçilik. Macron’un zaferi, Fransa’nın Avrupa Birliği içinde kalma kararını teyit etti ve ekonomiye odaklı reformlar için bir yol açtı. Ancak Le Pen’in aldığı oy oranı da popülizmin yükselişinin bir göstergesi olarak dikkat çekiciydi.
Seçim sonuçlarının sosyal ve siyasi yapıya etkileri derin ve uzun vadelidir:
-
Fransız siyasetinde yeni bir dönem: 2017 seçimleri, geleneksel siyasi partilerin iktidarı kaybettiği ve yeni liderlerin yükselişine sahne olan bir dönüm noktasıdır.
-
Avrupa Birliği’nin geleceği: Macron’un zaferi, Avrupa Birliği’ne karşı artan milliyetçi eğilimlere karşı bir direnç göstermiştir. Ancak Le Pen gibi aşırı sağcı liderlerin oy oranlarını arttırması, Avrupa Birliği’nin geleceği için endişe verici işaretlerdir.
-
Popülizmin yaygınlaşması: Seçimlerde popülist söylemler ve milliyetçi duyguların öne çıkması, küresel olarak artan bir eğilim olan popülizmin Fransa’daki yansımasını göstermektedir. Bu durum, toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesi ve siyasi istikrarın tehlikeye girmesi gibi endişeleri beraberinde getirir.
-
Ekonomik reformlar: Macron’un ekonomik liberalizm ideolojisine bağlılığı, Fransa’da önemli ekonomi reformlarına yol açtı. Ancak bu reformların adil bir şekilde uygulanması ve toplumun tüm kesimlerinin yararlanabilmesi konusunda endişeler hala devam etmektedir.
2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, sadece ülkenin siyasi geleceği için değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin geleceği ve küresel siyaset için de önemli bir dönüm noktasıdır. Seçimler, popülizmin yükselişi, milliyetçilik ve ekonomik belirsizlik gibi günümüz dünyasının temel sorunlarına ışık tutmuştur. Bu bağlamda, 2017 seçimlerinin etkileri, yıllarca sürecek ve tarihçilerin uzun süre üzerinde tartışacağı bir konu olacaktır.